30 Kasım 2015 Pazartesi

Yılbaşı atölyemden kareler

Duyurularını daha önce buradan paylaştığım yılbaşı atölyemi, geçtiğimiz cumartesi günü Secda'nın güzel mekanı Secdus Cafe'de gerçekleştirdim. Misafirlerimle birlikte kırmızılara yeşillere büründük. Yılbaşı ruhunu evimize taşıyacak birbirinden güzel craft uygulamalar yaptık. Atölye yapmaktan ve içimdeki craft aşkını meraklılarına akıtmaktan nasıl bir keyif aldığımı zaman zaman yazıyorum size. Bu atölye de çok güzel bir atölye idi. Hem eğlendik, hem dinlendik, hem de misafirlerim evlerine birbirinden güzel ve yeni dekorasyon öğeleri ve fikirler ile döndüler.
 Çalışkan eller

 

 Aşkım kağıt :)



Doğal malzeme ile çalışmanın kaçınılmaz sonucu :)
Ve final pozu :) Mutlu olduğun şeyle başkalarını mutlu edebilmek çok güzel. Bu arada, çeşitli craft fikirlerine göz atmak ve kağıdın dünyasına minik bir adım atmak isterseniz Şubat 2014'te raflara çıkan kitabım 'Kağıttan'a buradan ulaşabilirsiniz. Selam ve sevgiler.
 

Füreya

Tadına doyamadığımız bir hafta sonu daha bitti. Canım ciğerim çocukluk arkadaşlarımla buluştum, Gü'yü bir gece bende misafir ettim. Boğazda güzel bir kahvaltı yaptık hep beraber. Bu dörtlünün dostluğu 25 yılı aştı. Nice yılları beraber geçiririz inşallah. Cumartesi günü harika bir atölye gerçekleştirdim. Misafirlerimle birlikte, güzel Secduşumun sıcacık mekanında yılbaşı ruhuna büründük (ayrıca paylaşacağım) Akşamına çok sevdiğimiz komşularımızla rakı balık derken pazar gününü de dinlenme ve bol spora ayırdım. Haftanın bu ilk gününe yenilenmiş ve enerji dolmuş olarak başlıyorum. Hepimiz için güzel bir hafta olsun.
Bu arada, asıl konuya gelecek olursak, şu güzel kitabı paylaşmak için yazıyorum bu yazıyı. Çok enteresan bir sülalenin üyesi Füreya'nın hayat hikayesi. Füreya cumhuriyetin ilk kadın seramik sanatçısı. İlham veren, mücadele ve tutku dolu bir hayat hikayesi var. Zaten son dönem Osmanlı/Erken dönem Cumhuriyet kadınlarından kimlerin hayat hikayelerini okuduysam büyülendim. Kitap bitti ama hala etkisi altındayım. Ne okusam diye düşünenler varsa tavsiye ederim. Güzel bir pazartesiniz ve ardından güzel bir haftanız olsun. Selam ve sevgiler.

26 Kasım 2015 Perşembe

Hello

Yoksa haftanın sonuna mı geldik? Sanırım ben geldim çünkü yarın özel planlarım, özel misafirlerim var ve onlarla olacağım :) Size güzel bir hafta sonu diliyorum. Sevgi ve mutlulukla kalın.

20 Kasım 2015 Cuma

Berry mevsimi gelmiş mi?

Sonbaharın en güzel bitkilerinden olan 'berry'lerin zamanı geldi. Bu minik çalı bitkisi her yerde! Bugün öğlen yaptığım yürüyüşte topladım birkaç dal. Eve seyirlik getirdim ama dayanamayıp yiyiciym :) Çok tatlılar. Bunlarla ilgili bir yazı geçen sene de burada yazmıştım size. Yılbaşı yaklaşırken eve biraz yaşayan kırmızı serpiştirmeyi seviyorsanız bu minik tatlı bitkiden faydalanabilirsiniz. Ben yılbaşı dekorasyonuna geçişi bunlarla başlatıyorum bu sene. Vatana millete hayırlı olsun :)
   Bu nasıl bir sevimlilik yahu! Bu minik alçı saksıda 2 dal biberiye, 3 dal berry ve 1 dal da adını bilmediğim beyaz minik çan çiçekli bitkiden var.
Evin dört köşesinde döner durur bu vazo artık :) Ve bu arada haftaya cumartesi günkü atölyemde bol bol oynayacağız bunlarla. (Kayıtlar doldu) Bir önceki yazımı yazarken bugünlük son yazımı yazdım sanıyordum, ama değilmiş :) Şimdi tekrar güzel bir hafta sonu diliyorum sizlere.

En güzel halı

Uyarmıştım! :) Yaprak fotoları ile bayabilirim sizi demiştim. Ama ne yapayım! Bu güzelliği nasıl kendime saklayayım. Böyle bir halı olsa, hiç düşünmeden alırım. Amin Maalouf 'Yüzüncü Ad' kitabının son çeyreğindeyim. Pek güzel. Amin Maalouf'un tüm diğer kitapları gibi.
Hamağı silkelemek istemiyorum hiç ve yaprakları sürümeden yürümeye çalışıyorum üzerlerinde. Öyle tatlı tatlı dağılmışlar ki, bu dağınık düzen adım darbeleri ile bozulsun istemiyorum.
Arada hüp hüp
Birazdan ufak bir yürüyüşe çıkıp kırmızı boncuk meyveli sonbahar dallarından toplayacağım minik bir saksıya yerleştirmek için. Bu hafta sonu benim için özel bir hafta sonu. Yarın sabah erkenden bir yolculuk planımız var kısmetse. Şimdilik selam ve sevgiler benden size gelsin kocaman. Mutlu hafta sonları dilerim.

19 Kasım 2015 Perşembe

Alacaklı

Şu fındık buruna bir bakın hele! Son ayların sürekli misafiri, her sabah bize uğramadan gününe başlamaz oldu.
Müstakil yaşama geçeli beri epeyce kedimiz oldu. Çoğuna baktık, sahiplendik ama sonradan mesafe koymak zorunda kaldık araya. Evin içine almıyoruz artık. Çok seviyorum kedileri, orası ayrı. Diğer taraftan bazen istemeden çok zarar verebiliyorlar. Bu nedenle son bir yıldır hiçbirini tam olarak sahiplenmedik. Bu gördüğünüze bir isim bile vermedik. Gerçi bu hiçbir zaman bir kedi sahiplenmeyeceğimiz anlamına da gelmiyor tabii. Bir sabah bir yavru buluverirsem kapıda her şey değişebilir :)
Gelin görün ki bir ismi olmaması bir şey değiştiriyor mu? Tabii ki hayır! :) Yine de her sabah kapıda. Pati sesi ile başlıyoruz güne :) Patilerini hızlı hızlı cama vurup göz teması kurmaya çalışıyor :) Görseniz alacaklı dersiniz.
Sonra çeşitli hareketler, danslar :) Çok tatlı bu hayvancıklar. Huzur dolular.
Sarı-kızıl köşeden de bir foto paylaşmayı ihmal etmeyeyim dedim. Geçen hafta bugün yaprakların çoğu ağaçların üstündeydi, artık çoğu yerde. Bir kenara oturup yaprakların havada döne döne, süzüle süzüle dökülüşünü seyrediyorum bazen.  Her son, yeni bir başlangıcın hazırlığı aslında. Bu dökülme de, önümüzdeki bahara yepyeni yapraklarla şıkır şıkır hazırlanmak için. Etrafımızdaki bütün güzellikleri verene sonsuz şükürler olsun. Bugünü nedense cuma gibi hissediyorum, olmadığını ara ara hatırlatmam gerekiyor kendime. Cumayı perşembe sanmak çok güzel de, perşembeyi cuma sanmak zor :) Selamlar benden kocaman.


16 Kasım 2015 Pazartesi

15 Kasım İstanbul Maratonu'nun ardından

Üstteki fotoğraf dün sabah (15 Kasım) 06:45 sularında çekilme. Hava henüz tam aydınlanmamışken çektim. Malum dün 15 Kasım Avrasya Maratonu vardı. Koruncuklara yardım toplamak için koştum. Fakat artık öylesine paranoyak olduk ki, bir yerlerde bomba patlayacağından emin, ama patlamamasını umarak gittim. Hatta eğer ölürsem diye bayrağımı çizdim tırnağıma gecenin bir yarısı. Canım vatanım, biricik ülkem için gittim. İyi ki de gittim. Muhteşem bir deneyimdi. Yaklaşık 25.000 kişi köprüyü yürüyerek ve koşarak geçtik. 1. Köprü gişeler, Barbaros Bulvarı, Kabataş, Karaköy ve Eminönü :) Gaziler, nineler, bebeler, koşucular, yürüyücüler, engelliler, LGBT, selficiler, herkes oradaydı :) 10K'lık parkuru 1 saat 11 dk'da koştum. Haftalardır yaptığım fitness ve antrenmanlar meyvesini verdi. Koşmak güzel bir his.
12:00 gibi eve dönünce güzel bir uyku çektim önce. Bir gece önce sadece 5 saat uyuyabilmiştim. Uykusuzluğu telafi etmek benim için her şeyden önemli :) Günlerce aç susuz kalırım, nefesimi su altında bir miktar tutarım, ama uykusuzluğu asla :) O uyku yerine konacak :)
Sonra 15:00 gibi uyanınca attım kendimi yine yapraklı köşeye.

 

Amin Maalouf'un Yüzüncü Ad'ını instagramda yaptığım bir mini oylamadan sonra aldım. Yazarın en tavsiye edilen kitabı oldu bu. Gerçekten de güzel başladı, tavsiye ederim.
 

 Falım dışarı taşmış :)


Tabii ben o sandalyeleri-ortamları öyle tekil çekiyorum-paylaşıyorum diye yanılmayın. Bu fındık burun da sandalyemin sol yarısındaki manzaram. Tek sandalyeye oturmaya, her taraf boşken koltuğun aynı köşesine sığışmaya, aynı battaniye altında ısınmaya bayılırız biz :) Bugünlük bu kadar yetsin. Selam ve sevgiler.
 

Okusun da büyüsün!

Ya okumak olmasaydı? Kitap hiç icat edilmeseydi? Aman yarabbi! Düşünmesi bile korkunç. Ama gelin görün ki kitap hiç icat edilmemişçesine yaşayan binlerce insan var bu dünyada ve özellikle toplumumuzda. Nelerden mahrum olduklarını bir bilseler keşke. Geçen hafta salı veya çarşambaydı sanırım. Yeni grup kitabıma kavuştum. Ayfer Tunç bitti. Orhan Veli'yi ara ara okuyorum. Dün ise Yüzüncü Ad'a başladım.
Sosyal medyanın zararı çok ama yararı da çok. Sosyal medya olmasaydı Kafa ve Kafka Okur gibi güzelliklerden hiç haberim olmayacaktı. Güzel şeyler çabuk yayılıyor sosyal medya sayesinde. Flow, Kafa ve Kafka Okur dergileri ise 'dergi' kategorisinde sürekli olarak takip ettiklerim.
Diğer taraftan, kitap ve edebiyata bu kadar düşkün olup, sıra şiire gelince arkasını dönen, sessiz sedasız sıvışmaya çalışan biriyim ben. Garip gelebilir belki ama bana şiir hiç olmuyor. Sözcüklerin öylesine ahenkli dizilişi bana hitap etmiyor. Hal böyleyken, tek bir şair var ki, dünyalara değişmem. O da Orhan Veli. Zaten onun sözcükleri ahenkli dizilmiyor, uyumlanmaya çabalamıyor. Ama bir kere okudunuz mu içinize işliyor.
Bu kitap Orhan Veli'nin bazı şiirlerini yazdığı ve birine hediye ettiği defterin kitaba çevrilmiş hali. Sol sayfada defterdeki orijinal el yazısı, sağ sayfada günümüz Türkçesi ile şiiri. Muhteşem bir kitap. Madem öyle, bu yazı bir Orhan Veli şiiri ile son bulsun. Güzel havaları böylesine harikulade bir şekilde başka kim anlatabilirdi ki!

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum,
Eve ekmekle tuz götürmeyi böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Sarıyı sevdirenler

Sevmediğini sandığı bir şeyi sevmeye başlayınca zenginleşiyor insan. Sarı renkle aramdaki ilişki gibi mesela. Hiç sevmedim sarıyı, göremedim, hissedemedim. Sarı çekilsin de ardındakini göreyim istedim hep. Taa ki bu ağaç ve bu sandalyeye kadar. Şimdi sarıyı, özellikle de turuncu ve kahve ile biraz iç içe geçmiş halini çok seviyorum. Bu genç çınar ve bu tatlı sallanan sandalye sarıyı keşfetmemi sağladı.
Cumartesi günü yaprakların arasında sarı terapi yaptım kendime, kitabımla birlikte. Yastık kılıfını Bursa'nın Çukurcuma Köyü'nden bir tezgahtan yatak başı olarak almıştım. Böyle diktirip yastık kılıfına çevirttim.
Kitabım cumartesi gecesi bitti. Pek güzel. Daha önce adını duymadığım bir yazardı. Yeni keşfettim. Güzel bir kitaptı. Su gibi aktı.
 Altımda yüzlerce yıldız
  Şu yere dökülen yapraklar hiç çürümese, hep kalsa yerde öyle.
 Üstteki fotoya aşık oldum


 Cup of luck, why not?
 Çayın ardından kahve ile cila
Mis gibi bir hafta sonu idi, mis gibi bir pazartesi gününe uyandık. İyi haftalar hepimize.