7 Mayıs 2015 Perşembe

Mucize arayanlara

Benim çocukluğumun 10 yaşına kadar olan kısmı şimdilerde artık yaşanamayan şekilde arkadaşlarımla, mahallede, sokakta, oyunla, eğlenceyle geçti. 10 yaşımdan sonra apartmana hapsoldum. Yeşil olarak hayatta gördüğüm tek şey şehrin merkezine yürüyerek inerken yol kenarlarında gördüğüm peyzaj ile arada ailecek gittiğimiz piknik, dağ bayır gibi yerlerde, uzaktan bakılan tarzda doğa parçalarıydı. Daha çok ayakkabımı kirleten toz-çamur, üzerime çıktı çıkacak diye dertlendiğim börtü böcekten ibaretti. Ergenlik, üniversite, çalışma hayatı derken doğa ile ilişkim gerçekten çok uzaktan uzağa seyretti. Ama son üç yıldır, şükürler olsun ki, insanoğlu olarak aynı yapıdan geldiğimiz toprağı, onun gücünü ve üretkenliğini çok daha yakından görmek ve yaşamak imkanı buldum. Meğer ne kadar büyük bir yanılgı içindeymişim. Doğanın güzelliği ve insana bahşettikleri karşısında özellikle bahar dönemlerinde her gün başka mucizeye tanık oluyor, her gün ayrı şaşkınlık, şükran ve şükrü yaşıyorum. Birkaç fotoğrafla size de anlatmaya çalışacağım bunu. Yukardaki fotoda gördüğünüz bitkinin adı 'orman gülü'. Bu bitki bütün kış bir köşede sessiz, sedasız, sabırla oturup sırasının gelmesini bekliyor. Önünden geçseniz fark etmiyorsunuz bile. Sonra nisan sonu mayıs başı gibi yukarda gördüğünüz tomurcukları açıyor. Kabaca tarif gerekirse işaret parmağınızın ucundan ilk boğumuna kadar olan büyüklükte, ufacık tefecik bir tomurcuk bu. Bu bitkiyi tanımadan bakan birisi için belki de anlamsız minik çıkıntılar. Ama sonra gün be gün mucizeye tanık oluyorsunuz.

O minik tomurcuğun içinden pembe, yumuşak kese görünümlü şeyler çıkıyor 10-15 gün içinde. İlk bakışta bunu çiçeğin olmuş hali sanıyorsunuz.

Daha sonra o minik pembe kesecikler pıtır pıtır açılarak bu muhteşem zarif bukete dönüşüyorlar.  

Tüm çiçekleri açtığında tam anlamı ile bir geline dönüşüyor ki güzelliğinin tarifi imkansız. Kuru toprak, su ile buluşunca, dünyanın en güzel çiçeklerini, meyve sebzesini, nebatatını doğuruyor. Toprağın üretkenliği bence doğanın en büyük mucizesi. İnsanın doğaya dönmesi, sık sık durup doğa ile buluşarak zihnini, bedenini dinlendirip şarj etmesi ve bu güzellikleri görmesi gerekiyor. Ben her bahar aşık olurum demiş şair. Ben de her bahar tekrar ve tekrar doğaya aşık alıyorum ve bir baharı daha görecek kadar yaşayabildiğim için şükrediyorum. Bir de anneannemi daha bir iyi anlıyorum. Çıksın gelsin, evimizi şenlendirsin, bize kendine hizmet etme fırsatı versin diye dil döküyoruz ama o bağından bahçesinden kopamıyor. Bir annenin, bebeğinin başını beklemesi gibi tomurcuklarının, fidelerinin, ağaçlarının, tavuklarının, kuzularının, ekip biçtiklerinin ve doğadan onun payına düşen ne varsa onların başında bekliyor şefkatle. Ne şanslıyız ki, 80 küsür yaşındaki bir kadının, 100'ü aşkın çocuk, torun, çocuk torunu ve torun çocukları olarak hala onun yapıp her sene en doğalından gönderdiği balı, tereyağını, bilimum bakliyatları, toplanıp kurutulmuş otları, patatesleri ve şu an aklıma gelmeyen onlarca ürününü yiyoruz. Düşünüyorum da, benim anneannem de aynı toprak gibi, doğanın kendisi gibi. Allahım sağlıklı uzun ömürler versin.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder