28 Nisan 2015 Salı

Özlediğim İstanbul

Bu yazı yüksek dozda özlem duygusu altında kaleme alınmıştır. Japonlar'da 'Paris sendromu' diye bir hastalık var. Kafalarında Paris imgesini o kadar büyütürlermiş ki, günün birinde gittiklerinde hayal kırıklığı yaşayıp geçici depresyona girerlermiş. İlk duyduğumda çok şaşırmıştım. Son dönemde düşünüyorum da bence İstanbul'un yaşayanları, yani İstanbullular için de 'İstanbul sendromu' diye bir hastalık olmalı. İstanbul'da yaşayan, şehrine aşık ama şehriyle bütünleşemeyen insanların yaşadığı duygusal boşluk için böyle bir tanımlama uygun olur bence. Bizim şehrimizin bir eşi var mı? Bence yok. Buna gönülden inananlardanım ama gelin görün ki, nazı kaprisi de çoktur İstanbul'un. Her an dipsiz bir kuyusuna düşebilirsin. Ben şahsen 'Kaç kaç' psikolojisi ile yaşıyorum bu şehirde. 'Trafikten, kalabalıktan, kuyruklardan kaç' Üniversitede ayda 1 veya 2 pazar günü belirleyip çantamı sırtıma atar, sabahın 07:00'sinde yollara düşer ve her seferinde bir başka semtini yürüyerek keşfederdim. Farklı mekanlar, farklı insanlar ama hepsinde aynı olan büyüleyici atmosfere doyamazdım. Pierre Loti'den Haliç'i seyrederken mutluluktan ağladığım anları biliyorum. Ama şimdilerde çok uzak kaldığımı hissediyorum ve bunun eksikliğini de hissediyorum. Zaten kötü olan, eksik olanın eksikliğini artık hissetmemek değil midir? Bu duygulara böyle nereden daldın derseniz, İstanbul Life'in sayfalarını karıştırırken ve şehrin ne kadar muhteşem bir şehir olduğunu hatırlarken içime doldu bu his. Zaten biliyordum bunu, hissediyordum ama birden bedene bürünüp önüme dikildi sanki. Bugünden tezi yok, özlediğim yerlere atacağım kendimi. Belki birkaçını yazarım buradan. Sevgiyle kalın.

2 yorum :

  1. Siz harika bir blogger'sınız. Yazılarınız, koyduğunuz kendi çekiminiz olan kareler. Mis.. Ben 40 yıl uğraşsam öyle bir sadelik bir kare yakalayamam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, keyif alıyorsanız ne mutlu bana. Sevgiler.

      Sil